Görmesem de düşündüğüm zaman yanımda olan arkadaşlarımı daha çok severim.
Yemek yemeyi de severim. Ama kilo almayı değil. Şişmanlık bana göre değil.
İçimdeki sıkıntılar bedenimle büyüsün istemem. Mevcut durumlarını korusunlar.
Gezmeyi severim, evden daha çok severim.
Ama pazar sabahı yapılan ve saatlerce süren kahvaltıya hayır demem doğrusu.
Çay yapsam gelir misiniz mesela bana? Üstüne kahve sigara da yapardık.
Dibine kadar insanım aslında. Ağlarım, gülerim, hasta olurum, aşık olurum, terk edilirim.
Hiç biri benden bir şey götürmediği gibi bir şeyler kattıkları da yalan!
Israrla kendim olmayı o kadar çok başarıyorum ki sanırım sıkıcı olan tarafı bu.
Ah deniz kenarında olsaydık şimdi. Sizinle. Yani benimle olmayı kim isterse.
Açardık rakımızı, iyot kokusu ciğerlerimize dolardı.
Bardaklara düşen buz sesleri, alkol oranıyla artan baş dönmesi.
Ve tabi gecenin sonunda kurtarılan ülkeler.
Biz var olmayan ülkenin çocukları, var olmayan hükümetleri kurtarırken nasıl da heyecanlanıyoruz.
Sonra açıyoruz bir müzik. Bağıra çağıra söylüyoruz. İşte o zaman eşit oluyoruz ancak.
Sadece eğlenirken eşit olmayı beceriyoruz.
Nefret ettiğim şeyler de var.
Çalışmaktan bazen nefret ediyorum.
Ama istemediğim işteysem her zaman nefret ediyorum.
Ama sanata aşığım. Yaratmak, var olmak istiyorum. Bir fırçanın ucunda var olmak istiyorum.
Hem gerçek hem hayal olmak istiyorum.
Yani hem her şey gözüksün, hem bir akıma ait olayım, hem yaratıcım belli olsun, ama hep bir açık kapım olsun.
Müziği severim bir de, içinde yaşayacak kadar, her birine anılarımı sığdıracak kadar severim.
Unutmak istediğim anılarsa nefret ederim şarkılardan da kendimden de.
Yaşamayı severim.
Ölmeyi sevmem.
Sevemem, çünkü ölümlüyüm.
Ama bazen yol olmak istiyorum, bazen de yol almak istiyorum. Mümkün müdür sizce?
Hepsini geçtim bu kadar delirmek mümkün müdür?
Sizin de cümleleriniz size sormadan çıkar mı ortaya mesela?
Sağa sola koşturduğu oldu mu hiç?
Olmuştur eminim. Çünkü siz de insansınız.
Eh ben de insanım...