İster iri yarı bir adam olun, ister korkusuz bir cengaver. Her babayiğit dişçiden korkar. Senelerdir hep diyorum dişçi konulu bir korku filmi yapılsa gişe rekoru kırar. Üstelik konuyu işlemeye bile gerek yok. Suratlarında garip maskeleri ellerinde vızz vızzz diye öten dolgu aletleri, ya da kocaman kerpetenleri ile her gönüle korku salarlar.
Ne zaman dişçiye gitsem hep oradan kaçmak için bir sebep ararım, ama hadi bu acı bitsin burada yapabilirsin kızım diyerek gaza getiriyorum kendimi. Dişçideki en temiz iş diş temizletme, otur bedavaya dişini temizlet. Ama hiç birimiz bu kadar şanslı değiliz. Dünyanın en rahat koltuğu olan o koltuk bir insana bu kadar mı batar? Eve alsam yatar 10 saat uyurum deliksiz. Ama gözüme tutulan o ışık ağzıma sokulan koca aletler rahatımı kaçırıyor. O uyuşturma amaçlı yapılan iğne damağı deler de yüreğine işler adamın. Hele ki bir türlü ağzınız uyuşmazsa evlat acısı gibi koyar insana. Uyuşma sağlanınca bir nebze rahat edersiniz ama yine de o dolgu makinesinin vızı vızı sesi insanı çileden çıkartıyor. Hele ki çekilen azı dişleri çeneyi kanıtırcasına... Düşündükçe bile elimi ayağımı buz kesiyor.
Bakın nasılsa sinsice nasıl da haince yaklaşıyor minnacık kıza!? Bir de o manasızca aynalı alet yok mu en çok ona tavım ben, ağzına şöyle bir sokuyor, dolaştırıyor. Zaten oradaki ilaç kokusundan insanın midesi bulanıyor. Belki diçşiniz güzel/yakışıklı olursa çekilir bir hale gelir. Ama o korku ile tüm dişçiler bir iğrenç gelir insana. Hem aşk için bile herşey çekilir değildir.
Kanal tedavileri, tel tedavileri ise seri korku filmleri gibi (misal testere 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7). Bir organı ordan oraya koymak şeklini şemalini değiştirmek akıl karı değil. Ama işte sağlık için indir donu deseler indiriyoruz. (Saygılar Cem Yılmaz'a)
Burdan tüm Hollywood camiasına sesleniyorum, bırakın artık zombi filmlerini. Michael Jakson - Thriller'dan sonra yemiyoruz zaten onları artık. Yapın şöyle dişçi temalı realite korku filmi. Satmazsa gelin yüzüme tükürün. Ama tutarsa telif hakkımı isterim. İsmi de benden: "Dentista"
Cooming soon.
Edit: Benim çok zeki(!) erkek arkadaşım sağ olsun öyle bir film varmış 80 yapımı, izleyeceğim bakalım ne kadar benim fikrime benziyor. Yine de kaçımız bu filmi biliyor? Yenisi çekilmeli değil mi?
(Arkamda ol okuyucu!)
30 Mayıs 2011 Pazartesi
26 Mayıs 2011 Perşembe
Kadınlar versus Erkekler
Ne zor iş değil mi kız erkek ilişkileri? Üstüne yazılan sayısız kitap, binlerce çekilen film. Yok kadınlar ne ister, yok adamlar neden aldatır vs vs. Bunların cevaplarını bulmaya çalıştım kendimce bende oturdum düşündüm, ne ayak bu aşk işleri dedim. Haşa bir aşk doktoru Mehmet Coşkundeniz değilim elbet.
Gerçi yanımda bitki çayım ve yaktığım sigaram ile olabilirdim ama altımdaki hawai şort bu havayı bozuyor ;)
Öncelikle iki cinsi analiz edelim, nedir ne değildir bi bakalım.
KADIN:
Fizyolojik olarak farkı biliyoruz, benden istediğiniz(!) o bölüme girmiyorum.
Öncelikle dahil olduğum bu cins, bazen hakaten bir cins olabiliyor. Kesinlikle çok komplike bir varlık kadın, her şeyi dört koldan düşünüyor. Bu böyle olursa şu şöyle olur ama bide diğer tarafı var o da olabilir gibi. Bu koplikenin en güzel kanıtı, alışveriş manyaklıkları. Bu bluzu alırsam mavi pantolonun altına olur ama diğer gömlek ile mor ayakkabım şahane olur. Böyle ayrıntılı düşünen bir varlık bırakında bir gününü AVM'de heba etsin. Her parça ile tüm dolabını kafada scan ediyor. (Yazık lan!) Şunu bir kere herkes kabul etsin. Kadınlar beğenilmek için yaşıyor, evet. Aldığımız binlerce kıyafetler, kuaförde yitip giden saatler (bu vakti bir buluşa harcasak bizden çıkardı en büyük mucitler), kadınlar arasındaki nihai savaş (ben ondan güzelim)... Başarılı olan kadınlara bakarsak eğer zaten, şunu farkediyoruz. Güzelliğini kullanmayı bilen her zeki hatun kişi alemin kralı olmuştur. Geçenki yazımda bahsettiğim diyet konusu da buna bağlantılı zaten. Bırakın ben kendim için süsleniyorum ayaklarını. Yemezler! Nitekim estetik olgusunu arayan nice sanatçılar da hep kadınlardan beslenmiştir.
Bir diğer en önemli özellikleri ise psişik olmaları. Altıncı his diye birşey varsa onun yaratıcıları kesinlikle kadınlar. Eski medeniyetlere bakarsak eğer, tüm büyücü, şaman vb mistik güçleri olduğuna inanılan cins kadınlardır. Duygusal zekalarının daha gelişmiş olması ile harmanlanırsa evrenin sesini ancak kadınlar hissediyor. Yakılan onca büyücü ablalara selam olsun. Evrenle olan bu bağın en büyük nedenini ise doğurganlıklarına bağlıyorum. Toprak anaya (bakın ona bile ana diyoruz baba değil) en benzer özellikleri ve buna bağlı olarak merhamet duygusu gelişen kadınlar karşı cinsten de buna bağlı şeyler bekliyor.
Bu özellikleri bilen piyasa duayenleri ise zaten coştukça coştular. Kadınlarla başlayan moda sektörü, süs püs işleri, parfümler, topuklular, daha bir sürü zırva hepsine atlıyor kadınlar.
Diğer yandan erkek cinsini de incelersek sebep sonuçları daha da oturturuz.
ERKEK:
Bu cins kesinlikle mekanik bir varlık. Onları çözmeye gerek yok, düz mantık olmaları kadınların işini kolaylaştırıyor. Belli şeyler için yaşıyorlar. Kadınlara kendini beğendirme şekilleri ise güç gösterileri. Tarih boyunca açılan savaşlar, isim yapma çabaları, şimdi ise statü ve bununla gelen paralı erkek profilleri. Bir kadını elde etmek için tüm silahlar para ve mevki. Bunu bilen er kişi ise veriyor kendini mücadeleye. Umrunda mı bakımdır, kıyafettir. Adamın güzeli olmaz derdi ananem. Tevekkeli yalan değil. Ne yapacaksın adamın güzelini, dışarıda pusuda dolu kadın var, bırak sana güzel olsun sadece. Sende daha da seni beğensin diye süslen falan.
Piyasaya bakarsak eğer, erkekleri çözmüş olan sektörler, düz mantık kıyafetler falan üretiyor zaten. Şimdi 1000 çeşit kıyafet üretsem yine gidecek aynısını alacak, beyin öyle çalışıyor. Tek tip pantolonlar kazaklar yeter de artar bile. Ondan 5 dakikada işini hallediyor erkekler zaten alışverişte.
Erkeklerin banko özelliği ise güçleri. Bunu kabul ediyoruz zaten(değil mi?). Bir erkek güç gösterisi yapar, korumak ister kadınını, önemli olduğunu böyle hisseder. Yoksa işe yaramazdır. Para kazanmalı, kadınını korumalı, mutlu etmeli. Amacı bu.
Şimdi iki cinsi karşılaştırıp çatışmalarına ve ihtiyaçlarına tanık olalım.
Erkek vs Kadın:
İtiraf etmeliyiz ki birbirmize ihtiyacımız var. Kadın erkeğin gücüne, erkek de kadının güzelliğine muhtaç. Her kadın ne kadar kendi ayakları üstünde durursa dursun, bir erkeğin onu sahiplenmesine, sahip çıkmasına ihtiyaç duyar. Bir erkek de kadının yumuşaklığına güzelliğine onunla kazandığı zaferlere ihtiyaç duyar.
Sahiplenme mevzusu iki ucu boklu değnek. En önemli şey ilişkilerde dengedir. (Ying Yang) Dediklerimin hepsinin bir uyum içinde olduğunu düşünelim. İki çalışan zeki aynı zamanda farkındalıklarını bilen, karşı tarafın ihtiyaçlarını bilen bireyler olsun. Kadın güzelliği ile erkeği cezbedip sadece ona ait olsun ister. Erkek ise koruması altına alacağı gerekirse dağları deleceği bir kadın arar.
Dengeyi kaçıran herşey olabilir ilişkide, kıskançlık krizleri, sahiplenmeyi abartma, komplike düşünmekten erkeğin tek düzeliğini kaçıran kadınlar...
Öncelikle bir kadının herşeyden önce zeki olması ama bunu erkeğe çaktırmaması gerekir. Aptal kadınlar her zaman erkeğinizi kapar yoksa. "Sana ihtiyacım var, erkeğim yiğidim, paşam" gibi kelimeler sizin kurtarıcınız olacaktır.Bir erkeğe verebildiğiniz kadar gaz verin, öyle olmasa da verin, yer onlar. İnanmak ister ve inanır.
Diğer yandan bir kadın için ise en önemli olan şey farkedilmektir. "Senin her zaman yanında olacağım, o kadar güzelsin ki, bu kıyafet harika olmuş" demelisiniz. Onu sahiplendiğinizi ihtiyacı olduğu her an yanında olacağınızı belli edin. O kadar servet harcadığı güzellik mevzusunu da fark etmesiniz de farkedin. Sizin için çekiliyor o çileler.
Gelelim aradaki çatışmaya. İki cins her zaman birbirini eleştirir, anlamamaktan yakınır. Anlamanızı kimse beklemiyor ki zaten. Hiç bir erkek kadın gibi kadın da bir erkek gibi düşünemez. Bence işe onun farklı bir cins olduğunu ve asla sizin gibi olmayacağını kabullenerek başlayın. Zaten ne kadar şikayet etsek de asla kendimiz gibi biri istemeyiz ilişkide. Makyaj yapan bir erkek, araba tamir eden bir kadın sizin istediğiniz değil. Kadına ne kadar onu beğenmediğinizi ifade ederseniz, bir erkeğe de ona ihtiyacınız olmadığını aşılarsanız, sonra vay ben niye terkedildim diye dolaşmayın. Bırakın ikinizin de ayrı zevkleri olsun, aynı olursanız birbirnize birşey katmazsınız ki, monotonlaşırsınız. Ama bu aradaki farklara da her zaman saygı göstermeyi bilin.
Kadınlar ne ister mevzusuna gelirsek, kadınlar beğenilmek ve sevilmek ister arkadaş. Çok sıkmadan da olsa ona sevdiğinizi söyleyin veya bir şekilde belli edin bunu.
Ama biliyoruz ki hiç bir ilişki baştaki kadar güzel olmuyor, alınan çiçek sayıları, yapılan süprizler azalıyor. Birbirinize alışmaya başlıyorsunuz. Benimle artık hiç ilgilenmiyor diyen kadın kendine bak, önceden özenle yaptığın yemeklerin yerini yine mi yemek yapacağım feryatları alıyor. Hiç birimiz aynı kalmıyoruz. Bırakın bu romantik komedi Julia Roberts ayaklarını. Mutlu sonla biten filmlerin devamı: o kadın yine bir iki ay sonra dırdır yapıyor, adam da arkadaşlarıyla bira içerek maç izleyen bir yaratığa dönüşüyor.
Yani kısacası bu işler karşı tarafın yapısını tanımaya hevesli olarak onun nabzına göre şerbet vermektir. Bu konudaki idolüm ananemdir.(Anane ünlü oldun.) Dedeme senelerce her dediğine tamam diyerek yine de kendi dediğini yaptırmayı bildi. Kadın zeki. Erkeğinin hiç birşeyini eksik etmedi, oyunu kurallarına göre oynadı ve mükemmel bir evlilik yaşadı. Dedem ise onun istediği davranan kadını için hayatı boyunca çalıştı ama hiç birşeyden eksik etmedi. Bu bu kadar basit.
Hala whats the matter diyorsanız, diyorum ki dünya iki şey üstüne kurulu; erkek ve kadın. Uyumu sağlayan kazanır, uyumu yadsıyan ise kaybeder.
Hadi bakalım yoruldum, şimdi koşun sevdiceğinize, sıkı sıkı sarılın ona ve seni anlıyorum deyin.
Koşacağınız biri yoksa size ananemin bir lafı ile kapanış yapmak istiyorum: "Ya uzakta gelemiyor, ya karısı/kocası var ölemiyor, ya da yaşı küçük büyüyemiyor"
Aşkla kalın. (Burada Dr.Mehmet Coşkundenizi yakaladım)
:)
22 Mayıs 2011 Pazar
Bir Diyetin Anatomisi
Kış da olsa yaz da olsa diyet yapan bir müessese kadınlık. Ama çoğunluğumuz kışın kazaklara gizlediğimiz koca popomuzla mutlu mutlu künefeleri, dönerleri götürdükten sonra ilk çıkan güneşle o 3 ayın kilolarını bir haftada verme hevesindeyiz. Tabii durum her zaman öyle olmuyor. Önce şu adımları takip ediyoruz.
Bilinen gerçekler bunlar ama gerçek olan şu ki;
Bir inek misali hep otla hep otla, o da yetmez bir at gibi arpa ye, prostat olmak için her bitki kaynatılıp içilebilir, zaten bu hayattaki tek eğlencen üç beyaz melekten vazgeç (imkansız aşk), gözünün önüne iskenderler geldikçe sinirden git elma kemir (tok tutar), sonra da halin kalıyormuş gibi üstüne yağ yak, depar at.
Tabi ki de yağ sistemi daha çok çalışan bir mahlukat için bunları yapmak bir sabır taşı olmaktır. Benim yaptığım en motive edici şey tüm zayıf hatunları düşünüp öyle olacağım hırsı ile iştahımın kapanması(ya da kapandığını sanmamdı).
Diyelim ki bu sonu gözükmeyen ve sonucundan asla tatmin olmadığınız serüvene başladınız. Önce ilk 3 4 gün aç kalmanın etkisiyle hemencik verilen kilolar müthiş moral verir. Ama sonra bakarsınız ki vücud buna da alışır, o zaman anlarsınız ki koşmalıyım spor yapmalıyım. (Bugün çok yürüdüm zaten spor oldu o diye kendinizi kandırmayın, temposuz yapılan her hareket boşadır.) Artık gözleriniz açlıktan kararsa da sürekli sahilde koşan spor salonlarını aşındıran balık etli hatunlar ordusuna girmişsinizdir. Mutluluktan ölerek yediğiniz yemeklerin yerini onları yakmaya çalışan yüzü gözü ter içinde bir yağ çuvalı vardır aynanın karşısında. Her gün tartıya çıkarsınız, 200 gram vermek bile mucizedir. Yediğiniz kilolarca müsli ve içilen tonlarca bitki çayı ile hayatınızın bir dönemini tuvalette geçirmeye başlarsınız. Çevrenizde sizi motive eden birileri varsa buraya kadar sorun yok. Ortalama bir irade bunları yapmaya yeter.
Ama aksilik bu ya, normalde önünüze gelmeyen bir sürü fırsat diyetteyken ayaklarınıza serilir. Muhteşem parti davetleri, arkadaşlarla brunchlar, piknik planları. Hava daha da ısınır ve siz daha da iradeli olmak zorundasınızdır. Bu saatten sonra ancak sizi peygamber sabrı kurtarır. Ya herşeyi bir kenara bırakır kendinizle barışırsınız, ya da onca verilen emeğin karşılığı bir koca dilim pasta olmamalı der, teklifleri geri çevirirsiniz.
Diyetteki en sıkı dostlarımız:
Bir çok çeşidi çıkan ve tatlı krizlerini bastırmaya yarayan form ürünleri tam size göredir, anlık mutluluklar yaşatır size, kalori hesaplamasında uzman olmuşsunuzdur zaten. Bir parça çikolata için akşamki ızgara tavuktan feragat etmeye değer.
Eğer pilates gibi eğlenceli ve 10 günde etkisini gösteren bir spor yapıyorsanız ve kendinize spor salonunda iyi arkadaşlar bulduysanız (bir diğer kadın dinamosu olan) sohbetle harika vakit geçirirsiniz.
İki haftadan sonra aç da olsa tok da olsa alışveriş yapabilecek durumda olursunuz (ne de olsa kadınız), hele ki hayalini kurduğunuz bedene girdiğinizi görürseniz, açlık hissi bile anında yok olur.
En kötü ihtimal sigara kullanıyorsanız, aç kaldıkça yakarsınız bir tane, insan o kadar aç kalınca o dumanla bile doyduğunu hissediyor.
Diyete dair yalan yanlış bilgiler:
Bir kere şunu kabul edelim eğer bu haldeyseniz asla soldaki gibi olamazsınız;

Bir diğer saçmalık da mezura ve elma kardeşliği, biz mi zayıflıyoruz elma mı anlamadım.
Bir de bize bunlarla gelmeyin bacım, sen ömrün boyunca aç kalmış olabilirsin, bir de bak kilo verdim belim 30 santim oldu gibi gösteriler yapmayın, koy oraya turkish delight bir abla inandır bizi. Ama bunu yapma;
Hepinize iyi diyetler, ve bol sabırlar şimdiden, aman demeyi unuttum bide 2 litre su için her gün tam olsun.
Diyet hakkında bilinen genel geçer gerçekler;
Bol bol yeşillik ye, lifli şeyler ye, bitki çayı iç, üç beyazdan uzak dur, gözün açlıktan karardıkça bir elma ye, bunun yanı sıra git bol bol spor yap.
Bilinen gerçekler bunlar ama gerçek olan şu ki;
Bir inek misali hep otla hep otla, o da yetmez bir at gibi arpa ye, prostat olmak için her bitki kaynatılıp içilebilir, zaten bu hayattaki tek eğlencen üç beyaz melekten vazgeç (imkansız aşk), gözünün önüne iskenderler geldikçe sinirden git elma kemir (tok tutar), sonra da halin kalıyormuş gibi üstüne yağ yak, depar at.
Tabi ki de yağ sistemi daha çok çalışan bir mahlukat için bunları yapmak bir sabır taşı olmaktır. Benim yaptığım en motive edici şey tüm zayıf hatunları düşünüp öyle olacağım hırsı ile iştahımın kapanması(ya da kapandığını sanmamdı).
Diyelim ki bu sonu gözükmeyen ve sonucundan asla tatmin olmadığınız serüvene başladınız. Önce ilk 3 4 gün aç kalmanın etkisiyle hemencik verilen kilolar müthiş moral verir. Ama sonra bakarsınız ki vücud buna da alışır, o zaman anlarsınız ki koşmalıyım spor yapmalıyım. (Bugün çok yürüdüm zaten spor oldu o diye kendinizi kandırmayın, temposuz yapılan her hareket boşadır.) Artık gözleriniz açlıktan kararsa da sürekli sahilde koşan spor salonlarını aşındıran balık etli hatunlar ordusuna girmişsinizdir. Mutluluktan ölerek yediğiniz yemeklerin yerini onları yakmaya çalışan yüzü gözü ter içinde bir yağ çuvalı vardır aynanın karşısında. Her gün tartıya çıkarsınız, 200 gram vermek bile mucizedir. Yediğiniz kilolarca müsli ve içilen tonlarca bitki çayı ile hayatınızın bir dönemini tuvalette geçirmeye başlarsınız. Çevrenizde sizi motive eden birileri varsa buraya kadar sorun yok. Ortalama bir irade bunları yapmaya yeter.
Ama aksilik bu ya, normalde önünüze gelmeyen bir sürü fırsat diyetteyken ayaklarınıza serilir. Muhteşem parti davetleri, arkadaşlarla brunchlar, piknik planları. Hava daha da ısınır ve siz daha da iradeli olmak zorundasınızdır. Bu saatten sonra ancak sizi peygamber sabrı kurtarır. Ya herşeyi bir kenara bırakır kendinizle barışırsınız, ya da onca verilen emeğin karşılığı bir koca dilim pasta olmamalı der, teklifleri geri çevirirsiniz.
Diyetteki en sıkı dostlarımız:
Bir çok çeşidi çıkan ve tatlı krizlerini bastırmaya yarayan form ürünleri tam size göredir, anlık mutluluklar yaşatır size, kalori hesaplamasında uzman olmuşsunuzdur zaten. Bir parça çikolata için akşamki ızgara tavuktan feragat etmeye değer.
Eğer pilates gibi eğlenceli ve 10 günde etkisini gösteren bir spor yapıyorsanız ve kendinize spor salonunda iyi arkadaşlar bulduysanız (bir diğer kadın dinamosu olan) sohbetle harika vakit geçirirsiniz.
İki haftadan sonra aç da olsa tok da olsa alışveriş yapabilecek durumda olursunuz (ne de olsa kadınız), hele ki hayalini kurduğunuz bedene girdiğinizi görürseniz, açlık hissi bile anında yok olur.
En kötü ihtimal sigara kullanıyorsanız, aç kaldıkça yakarsınız bir tane, insan o kadar aç kalınca o dumanla bile doyduğunu hissediyor.
Diyete dair yalan yanlış bilgiler:
Bir kere şunu kabul edelim eğer bu haldeyseniz asla soldaki gibi olamazsınız;

Bir diğer saçmalık da mezura ve elma kardeşliği, biz mi zayıflıyoruz elma mı anlamadım.


Kaydol:
Kayıtlar (Atom)