27 Ocak 2012 Cuma

Hastane Önü İncir Ağacı

Sevgili cankuşlar,
Bildiğiniz üzere geçen hafta bel fıtığı ameliyatı sebebiyle Okmeydanı Araştırma Hastanesine yatmış idim. Meğersem analiz yapmak için cennete düşmüşüm. Bel fıtığı veya Lomber Disk (kovalak!) hastalığına beyin cerrahisi baktığı için gençliğimin baharındaki bir haftamı beyni yarılmış teyzelerle geçirdim. Ailemizin refakatçısı annem de bana yarenlik etti. İnanılmaz maceralara yelken açtık.

1.GÜN: İlk gün yatak kapma telaşı ile saat 8'de hastaneye damladık. Fakat yatış yapmam gereken yataktaki hasta öğlen çıkış yaptığı için 5 saat koridorda bekledik. Zor da olsa yerleştik ve annem engin tecrübeleri ile 3. sınıf meyvesuyu ve büsküvilerimizi küflü paslı etejerimize yerleştirdi. İlk gün ortamımıza ayak uydurma derdi ile odadaki diğer dört hastanın hastalığını geçirdiği ameliyatları öğrenerek ilk tıbbi eğitimimize başladık. Daha sonra akşam kontrole gelen doktorlarımızla latince derslerimize de başlamış olduk. Odanın en genç hastası ben olarak tıp dünyasında ilgi odaği oldum diyebilirim. İlk gün analizim doktorlar ve türleri üstüneydi.

Doktorlar öncelikle hoca olmak üzerine ilgisiz bir tip olarak başlıyor. Hocanın tek görevi verilen briefleri dinlemek ve kafa sallamak, iyileştiğine karar verdiği hastalara da sadece "taburcu" deyip geçmek. Onun dışında kendisinin adı Suat olmakla beraber yaz tatilini doktorlar izleyerek geçiren bir gençlik olarak insan yakışıklı cerrahları hayal ediyor. Şöyle dalyan gibi doktorlar, Petek Dinçöz gibi hemşireler bekliyor. Ama gel gör ki hayal edilen bu;

Karşılaşılan bu;

Asistanlarını da düşününce Mehmet Aslan yerine nelerle karşılaştığımı tahmin edersiniz. Daha kıdemli olan asistanlar hasta hakkında bilgileri veriyorken çaylak modundakiler ise arkada not tutarak geziyorlar. Yazık lan, sen git altı sene oku sonra fino köpeği gibi dolaş. Sonra da asabiyet yap.

Ertesi gün ameliyat için beni yedeklere almayı uygun gördüler. Nasılsa fıtık gibi bir amele hastalığım var yedek oyuncu gibi olsam da önemli değil dediler. İstemedileeer istemedileeer, kavuşmamızı istemedileeeer...

2. GÜN: Tabii ki yedek oyuncu olarak bu maçta oynamama fırsat verilmedi. Onun yerine tüm gün beyni yarılmış teyzelerin pansumanlarını ve yedikleri serum ve iğneleri izleyerek bir gün geçirdim. İlk gün olduğu için moralim gerçekten yerindeydi. Özellikle psikopat asistanı izlemekle baya meşgul ettim kendimi. Kendileri iş dışında apaçi olmakla beraber, ben ne sorarsam sorayım götünü görmüş gibi sırıtan bir mahlukat. Ben gencim ve yürüyebiliyorum diye taburcu olana kadar kimse beni adam yerine koymadı zaten. Hastanedeki tek artım refakatçi yemeği yemek oldu. (Bol yağlı ve tuzlu) Günlük doktor kontrolümüzden ve hemşirelerin lazer tabanca ile ateşimizi ölçmesinin dışında yapılacak çok işimiz yoktu. Odada gözlemlediğim üzere refakatçılar da kendi içinde ayrılıyordu. Kimileri ilk tecrübesi olduğundan mütevellit ürkek, çekingen ve tecrübesizlikleriyle hastayı mundar ettiler. Kimileri annem gibi doğuştan refakatçı ve hasta çişim gelmedi demeden tuvalete götüren insanüstü varlıklar. En berbatları ise yüzsüz hasta ve hasta yakınları. Memleketi Ağrı olan bir hasta ile yaşadığımız bu tecrübe ile gözlerimize inanamadık. Beyin kanaması geçiren teyzenin başında sabah yediden akşam ona kadar yirmi kişi refakatçı durdu. İlk gün biz özele gideceğiz zaten diyen teyzem en son Şişli Etfal Hastanesinde anjuyosunu olup geri geldi. Doktoru da İbrahim Tatlısesin doktoruymuş. Vay babam vay! Nereden kurtarsam durumları sergiliyor, ulen sen ölmüşsün, sus! Kim damarını deldiyse deldi. Ama yine de devlet hastanesinde kaldılar ve yirmi kişiye de refakatçı yemeği almayı başardılar. Sayelerinde de bir hafta latince dersinin yanında kürtçe dersi de almış olduk.

3. GÜN: Üçüncü gün listeye girmeyi başardım ama gün geçmiyor ki biri trafik kazası geçirmesin, beyni gözü patlamasın. sıra gelmiyor da gelmiyor. Kendimi vurdum Vogue dergisine, vurdum Elif Şafak'a. Allahım rahat yok ki hastanede. İki dergi okuyorum, doktor geliyor "sen iyileştin galiba" diyor, hemşire geliyor "dergini bana da versene" diyor. Resmen beni arkadaş olarak tutacaklar hastanede ama kesmeye gelince neşterini sakınıyorlar. Gelene geçene lafımı sokmaya, samimiyetimi arttırmaya başladım. Ameliyatta narkozlu neler olacağını düşünmeden kakara kikiri coştum. O gün de ortada kaldım sonuç olarak ve haftasonu hastaneye tıkılı kalmış oldum.

HAFTASONU: Anneme "ben gayrı duramam, tiyatroya gidiyorum." dedim ve annemi rehin bırakarak bileğimde yatılı hasta yazan bilekliğim ile Kadıköy semalarına süzüldüm. Kaçak hasta tadında fıtığımı son kez havalandırdım geldim. Pazar günü de annemi saldım dışarı, gez anacım gez dedim.

6. GÜN: Ve sonunda kader zillerini çaldı, ağlarını ördü ve uzun uzuuun beklemelerden sonra akşam üçte ameliyat sıram geldi. Önce hemşireciğim cesaret iğnesi yaptı. Beni soydular ve kefene soktular. Ben bir ceylan gibi tirtir titriyordum. Daha dün naber lan dediğim gıcık dediğim adam beni beş dakika sonra kesecek biçecek. İnsan nasıl tırsmasın Ya Rab! Son ana kadar sedyede sırıtarak ben daha ölmedim uleyn! naraları attım da attım. Anneciğimden, ablamdan ve sevdiceğimden beni koparıp o soğuk odaya soktular. Vurdular narkozu ve "duyduğun son acı bu olacak" dediler.

Ama o aşiftenin dediği gibi olmadı ve kendimi müthiş bir acıyle ağlarken sedyede yan dönmüş, üstüm başım kan içinde buldum. Vurun ağrı kesicileri dedim de dinletemedim. O nedir aga?! Tüm kadroya bildiğim tüm küfürleri salladım. (Narkozlu olduğum için hatırlamıyorum ama iyi olmuş.) Uyanayım diye beni buz gibi odalara koymuşlar. Böbreğimi delmişler. Ay anam vay anam!!! Tüm asistanları başıma topladım, sol bacağımı hissetmiyorum bak ters bir şey olmasın dedim ama dinletemedim. Meğersem narkoz iyi kafa yapıyormuş hacı! Yemişim vodkayı, viskiyi. Ertesi günü de evime çıktım ve şimdi dikişlerimin kaynamasını bekliyorum. Hastane günleri boyunca aldığım latince ve din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri ile bambaşka bir insan oldum. Amma ve lakin tüm teyzelerin dediği gibi;

"Allah ne düşürsün ne de eksik etsin!"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder