İnsan bazen yalnız kalmak ister, kendi içine dönmek ister. Kendini sorgulamak, kendini keşfetmek bazen de kaybetmek ister. Sonsuz bir sessizlik içinde kaybolmak istersiniz o zamanlarda. Nefes alıp verişinizi, hatta kalbinizin atışını duyarsınız. Bomboş bir oda bulmak istersiniz, sayısız gece orada yatmak. İnanırsınız ki içiniz de beyninizde boşalacaktır o boş odada. Kafanızı dolduran gerekli gereksiz bilgiler, kulağınızdan silinmeyen yerli yersiz cümleler, burnunuza sinmiş kirli paslı sokakların kokuları silinsin istersiniz ve kaçarsınız içinizi dolduran herşeyden.
..ve bir gün herkesin karşısına böyle bir fırsat gelir. Ya ıssız bir yere kaçma imkanı bulur, ya da böyle bir dönemden geçerken bulursunuz kendinizi. Belki hayatınızı zirvede durdurmak istemişsinizdir, belki de hayatınızın en büyük dibe vuruşudur bu. O boş odada buluverirsiniz kendinizi. Kalp atışlarınızı duyarsınız ve nefes alıp veriş sesleriniz yankılanır odanın duvarlarında. Ama o gün korkarsınız kendinizden. Çünkü insanoğlu o kadar yabancı büyür ki kendine zannettiğiniz gibi huzur çalmaz kapınızı. Anlarsınız ki sadece yıllardır ruhunuzu taşıdığınız o hantal ve yabancı vücudunuzla baş başa kalmışsınızdır. İnsan kendini tanıtmaz hiç kendine. Hayat boyu birilerine kendimizi anlatma, tanıştırma ve kabul ettirme işleriyle o kadar meşgul oluruz ki kendimizi sevmek için sebep aramak aklımıza gelmez hiç. O koca yalnızlıkta ruhunuz bedeninize sığmaz olur. Yabancı bir hücrede gibi kaçmak ister oradan. Nefesleriniz azalır, boğazınız sıkılır, ruhunuz kaçmak için her yolu dener. Siz toplumda var olabilen ama kendine bir yabancı (bir yabani) olmayı başarmışsınızdır. Önce kendinizi kendinize yüceltmeden kendi beyninizi bedeninizi pazara sunmuşsunuzdur. Ama aslında malını tanımayan, malına güvenmeyen beceriksiz esnaftan farkınız yoktur artık.
Böyle bir ucuzlukla yüz yüze geliyor olmak korkutur sizi. Kendini tanımış olma erdemine ermemek sizi vahşileştirir ve kendinizi suçlamak yerine pazara gelen müşteriyi suçlarsınız. Yüzleşmekten korktukça o bıktığınız hayatınızı, o duymak istemediğiniz gürültüleri, keşmekeş sokaklarda tüten pis kokuları özler olursunuz. Kendinize baktıkça bir hiç görürsünüz ve varolduğunuz yere, sokaklara, kalabalıklara dönmek için can atarsınız artık. O boş odanın duvarları üstünüze gelir, sessizlik kulaklarınızı tırmalar. Monoton sesini duymamak için kalbinizi sıkıp durdurmak istersiniz. Çünkü siz hayat boyunca tek başına evde oturarak değil, sokaklarda var olmuşsunuzdur. Birilerinin sizi övmesine, beyninize göre size para vermesine, birilerinin ağız kokusunu çektikçe saygı görmeye alışmışsınızdır. Onca geçen zamandan sonra kendinizi unutmuş belki de hiç tanımamışsınızdır. Karşınıza çıkan o fırsatla da tanımaya çalışmazsınız kendinizi, yeni bir beni keşfetmeye cesaretiniz yoktur. Çünkü siz sadece yaşam boyu kullandığımız kalıpları bilirsiniz. Kalıplarını kırmak her baba yiğidin harcı değildir nasıl olsa.
Geri dönersiniz o nefret ettiğiniz hayatınıza. Yeniden sokaklara karışır, para kazanır, aşık olur, düşünmeden ve kendini tanımayan bir hiç olarak yaşamaya başlarsınız. Ama en acı olanı ve en ikiyüzlü tarafınız ise şudur. Daha geri dönmenizin kırkı çıkmadan yine içinde olduğunuz hayattan şikayet etmeye başlarsınız. Yine aynı hayalleri kurarsınız ve asla hiç tanımadığım kendimle baş başa kalınca ne yapacağım diye sormazsınız kendinize. Öyle ya insan tanımadığı birine soru sormaz, tabii yolunu kaybetmedikçe...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder